“Hah.. Sanki hiç derdim yokmuş gibi şimdi bir de Matematik dersi var!” dedi Adreana.
“Adama kelimenin tam anlamıyla uyuz oluyorum. Kusma isteği uyandırıyor!”
Adreana, orta boylu, soluk tenli kahverengi gözlü bir kızdı. Kızıl-Kahve, uzun, dalgalı ve herkesin dikkatini çeken güzel saçları vardı. Okulda da saçları yüzünden laf atmayan kalmamıştı. Hatta bazı erkekler Andreas’ın yanında bile bahsetmekten çekinmeyerek müthiş saçlarından bahsediyor Andreas’ı kıskançlık krizlerine sokuyorlardı.
“Hey, sakin olsana biraz.” Dedi Andreas kaşlarını çatarak. Sonra yumuşacık bir sesle “Rahatla bebeğim, yanına oturacağım, tamam mı?” dedi.
Andreas ise Adreana’nın boylarında, esmer, kıvırcık saçlı, oldukça kaslıydı. Altın rengiyle Açık kahve arasında değişen gözleri vardı. Kendisi kabul etmese de Adreana onu oldukça yakışıklı bulurdu. Ve ayrıca okulda da sinir bozucu biçimde asılan bir sürü kız vardı.
Koridorda ilerlerlerken zil çaldı ve sınıflarına girdiler. Kim bilir gene neler olacaktı. Adreana birden çok gerildiğini fark etti; gözleri kararmıştı, sendeledi. Kendi bile hayrete düşmüştü. Bu kadar mı nefret ediyordu Bay Deangelo’dan? – İsminin içinde geçen ‘Angel’ kelimesine aldanmayın Adreana onun ‘Şeytanın insan versiyonu’ olduğunu düşünüyor. –
“Adreana!” Andreas onu tutmuştu. “Gereksiz yere sinirlenmeyi keser misin lütfen?” Adreana kalbinin deli gibi çırpındığını hissediyordu. Hakikaten neydi bu böyle? Öfke? Stress? Nefret? Korku? Hayır, hiçbirisi değildi. Ya da belki de hepsiydi. Bir anda hepsinin hücumuna uğramış olabilirdi.
“Beni çok üzüyorsun.”
“Bak özür dilerim Andreas, benim için camı açar mısın?” Adreana elleriyle yüzünü yelpazeler gibi yapıp sorunu boğucu sınıf ortamıymış gibi göstermeyi başarmıştı. “Tabiî ki canım. İyi misin? Otur istersen.” Dedi ve pencereyi açmaya gitti. Adreana da sırasına oturdu. Belki de gerçekten ortamdan kaynaklanıyordu. Temiz hava iyi gelmişti.
“Hey, Bay Deangelo gelmeden senin için bir şeyler almamı ister misin? Pek iyi görünmüyorsun da.. Aslına bakarsan bir hortlaktan daha berbat durumdasın, belki de sana izin..”
“Hey, hey, hey ben iyiyim tamam mı sadece sınıf.. Belki de tansiyonum düştü geçer birazdan sakin ol.”
“Pekâlâ, ama bana sorarsan kesinlikle bir şeyler yemelisin!” Sonra Adreana’nın yanına oturup elini beline sararak “ Seni önemsiyorum, lütfen bir şey istersen çekinmeden söyle.” Dedi. “Andreas endişelenmemeni istiyorum.” Dedi Adreana masumca bakarak.
“Pekâlâ, öyle olsun küçük hanım, bu masum bakışlarınızla her seferinde beni kandırmayı başarıyorsunuz.” Parmağıyla burnunun ucuna hafifçe vurdu. Ve sonunda Deangelo içeri girmişti. Orta boylu, göbekli, hafif kel bir adamdı. Ayrıca çok edepsizdi; ne zaman ne diyeceğini bilmez olur olmaz her şeyi söylerdi. Adreana beynine oksijen gitmediğini hissediyor; rahat nefes alamıyordu. Önce abarttığını o kadar da kötü bir insan olmadığını düşündü Deangelo’nun. Ta ki..
“Ne o Andreas teneffüste oynaşmak yetmiyor sanırım.” Tamam, şimdi koptuğunu hissetti. Evet, evet kesinlikle kopmuştu. Çok uzaktan fısıltılar duydu. “Dakika bir gol bir..”,”Deangelo değil DeSATANo” diye kızanların fısıltıları. Sonunda başını sert bir şeye çarptığını hissetti. Git gide beynindeki basıncın arttığını, kulağında uğultu oluştuğunu aynı zamanda gerçekten koptuğunu hissediyordu. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu ama sesler duymaya başlamıştı. İnsan baygınken rüya görebilir miydi ki?
***